19 Şubat 2013 Salı

Kafein Tüketen Bakteri







Kafeini besin kaynağı olarak kullanarak karbondioksite ve suya parçalayan yeni bir bakteri keşfedildi:  Pseudomonas putida CBB5. Kafein molekülünde bir karbon ve üç hidrojen atomundan oluşan üç metil grubu bulunuyor, yani yapısında bakteriyel çoğalma için gerekli olan karbon, nitrojen ve oksijen bileşikleri var.  Pseudomonas putida CBB5 de metil gruplarını uzaklaştırarak kafeini kullanabiliyor. Amerikan Mikrobiyoloji Topluluğu 111. Genel Toplantısı’nda Iowa Üniversitesi’nden Ryan Summers ve meslektaşları metil gruplarını kafeinin yapısından uzaklaştıran üç enzimi ve bu enzimlerin üretiminden sorumlu genleri keşfettikleri çalışmayı sundular. Daha ileri düzeyde yapılan testlerle kafeinin yıkımı sırasında oluşan bileşiklerin, astım tedavisinde, kan akışını artırmak ve kalp atışlarını dengelemek için kullanılan ilaçların doğal temel taşları olduğu anlaşıldı. Şu an bu ilaçların kimyasal olarak sentezi oldukça zor. Bu nedenle keşfedilen bu enzimleri kullanarak daha kolay ilaç üretimi gerçekleştirilebileceği ve böylece maliyetin de düşürülebileceği ümit ediliyor.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Dünya’da Ne Kadar Tür Var?







Dünya’daki canlı türü sayısı her zaman  biyolojinin tartışmalı konularından biri olmuş ve olmaya da devam ediyor. Yeni araştırma yöntemleri ve olanakları sayesinde daha önce girilemeyen bölgelerdeki türler yavaş yavaş tanımlanıyor. Her yıl 15.000 yeni tür araştırmacılar tarafından bildiriliyor ve bu sayının azalması beklenmiyor. Bilim insanları şimdiye kadar 1.300.000 türü adlandırıp listeledi, ama taksonomistlerin (sınıflandırmayla uğraşan bilim insanları) kafasını hala “acaba daha ne kadar tür keşfedilmeyi bekliyor” sorusu meşgul ediyor.Hawaii Üniversitesi’nden Camilo Mora ve Dalhousie Üniversitesi’nden Boris
Worm isimli araştırmacılar kendi buldukları yöntemle Dünya’daki tür sayısının tahmini olarak 8.700.000  +- 1.300.000 olduğunu bildirdi. Bununla beraber PloS Biology dergisinde yayımlanan bu çalış-
maya birçok eleştiri de geldi. İki araştırmacının yöntemi şöyle: 1750 yılından bugüne kadar keşfedilen hayvan sınıflarını listelemişler. Keşfedilen sınıf sayısı başlangıçta 150 yıl artmış ve zirve yapmış,
sonra yavaşlamış. Bu da hemen hemen tüm sınıfların keşfedildiğinin göstergesi. Araştırmacılar daha sonra aynı yavaşlamanın cins, aile gibi gruplarda da oldu-ğunu görmüş. Memeliler ve kuşlar gibi tür olarak iyi çalışılmış gruplarda toplam sayıyı tahmin edebilmek için taksonomik piramit oluşturmuşlar. Metodun iyi bir öngörü yaptığı ortaya çıkmış. Bu metoda göre Dünya’da 7.700.000 hayvan, 298.000 bitki türü bulunduğu öngörülüyor. Aynı zamanda Dünya’nın yaklaşık % 29’unu oluşturan karalar, Dünya türlerinin yakla-
şık % 86’sına ev sahipliği yapıyor. Bu çalışmaya gelen eleştirilerse bu metodun az çalışılmış gruplarda yeterli öngörü sağlamayacağı yönünde. Örneğin Dr. Mora ve Dr. Worm’un metoduna göre Dünya’daki
tahmini bakteri türü sayısı 10.000. Oysa birçok araştırmacı bir kaşık toprakta yaklaşık 10.000 çeşit bakteri bulunduğunu, bunların çoğunun da bilim için yeni türler olduğunu belirtiyor.

kaynak:http://www.biltek.tubitak.gov.tr/haberler/biyoloji/s526_5.pdf

17 Şubat 2013 Pazar

Antarktika'nın saklı gölünde yaşam bulundu


Bilim insanları, Antarktika’nın en derin göllerinden birinde yaşam izi tespit ettiklerini açıkladı. Buzul tabakanın 800 metre altında bulunan Whillans Gölü’nden alınan su örneklerinde, yüksek miktarda bakteriye rastlandı.


                                 800 metre uzunluğundaki, 50 cm genişliğindeki sondaj deliği



Antarktika’nın derinliklerinde gömülü olan Whillans Gölü’ne ulaşmak için yapılan yaklaşık bir aylık sondaj çalışması, başarıyla sonuçlandı. Araştırmacılar, gölden elde edilen suyun incelendiği petri kaplarında, milimetre başına yaklaşık 1000 bakteri tespit edildiğini belirtti.
Araştırma ekibinde yer alan ABD’nin Montana State Üniversitesi’nen John Pricsu, Nature News sitesine yaptığı açıklamada, ‘petri kaplarında tutulan numunelerin oldukça iyi bir oranda bakteri kolonileri oluşturduğunu’ söyledi.
Batı Antarktika’daki buzul tabakanın 800 metre altında yer alan Whillans Gölü’ndeki sondaj 21 Ocak’ta başladı. Bir haftada göle uzanan buz tabakayı delen ve sonrasında numune toplamaya başlayan araştırmacılar, 30 litre su ve gölün dibinden alınan sekiz çökelti örneğini ABD’ye gönderdi. Yapılacak analizler, bakterilerin bu kadar ağır yaşam şartlarında nasıl hayatta kaldığını ortaya koyacak.
YOSUN FOSİLLERİ
Bilim insanları, yüzlerce metre derinlikteki göle ulaşabilmek için dev jeneratörle çalışan bir sondaj makinesi kullandı. İşlem tamamlandığında, toplamda 227 ton  yakıt tüketilmişti.
Discovermagazine’nin verdiği bilgiye göre, gölün dibinden elde edilen çamurda diyatom (tek hücreli yosun türü) fosiline rastlanırken, Batı Antarktika’daki kayalara ait mikroskobik yaşam izlerine rastlandı.
Antarktika’da bulunan uluslararası araştırma ekipleri, Whillans’ın ardından kıtanın daha derinlerinde yer alan Ellsworth ve Vostok nehirlerine de sondaj yapmıştı.
İngilizlerin başını çektiği ekip, teknik aksaklıklar nedeniyle 2100 metre derinlikteki Ellsworth Gölü’ne yapılan sondajı 14 Ocak’ta erteledi. Ruslar ise 3 km derinlikteki Vostok Nehrine 2012’nin başlarında ulaşmayı başarmıştı. Milyonlarca yıldır dünyadan izole olan yeraltı gölünden çıkarılan çamura ait analizin sonuçları henüz açıklanmadı.
                               Whillans Gölü.


kaynak :http://www.ntvmsnbc.com/id/25421902/


Dünyayı ürkütecek açıklama!

Dünya Sağlık Örgütü, yaptığı açıklamada, corona virüsü bulaşan hasta sayısının 12'ye ulaşmasıyla, DSÖ'ye üye olan ülkelere, söz konusun virüsün etkilerini izleme ve dikkate alma konusunda çağrıda bulundu.








Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), SARS (ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu) hastalığına benzer belirtilere neden olan yeni 'corona' virüsünün bulaştığı kişilerin sayısının artmasıyla alarma geçti.
Örgüt yaptığı açıklamada, corona virüsü bulaşan hasta sayısının 12'ye ulaşmasıyla, DSÖ'ye üye olan ülkelere, söz konusun virüsün etkilerini izleme ve dikkate alma konusunda çağrıda bulundu.
DSÖ, açıklanamayan ve tedaviye cevap vermeyen akut solunum yolu hastalıkları konusunda özellikle dikkatli davranılması gerektiğine vurgu yaptı.
Corona virüsü, ilk kez geçen yıl Ortadoğu'da tespit edilmiş ve virüs bulaşan kişilerin Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve Pakistan'a gittiği ortaya çıkmıştı. 
Dünya genelinde, geçen Eylül ayından bu yana corona virüsüne yakalananların sayısı 12'e yükselirken, hastalardan 5'i hayatını kaybetti.
Geçen hafta İngiltere'de aynı aileden birden fazla kişiye corona virüsünün bulaşması, virüsün insandan insana bulaşabileceği konusunda soru işaretleri doğurmuştu.
2003 yılında daha çok Asya kıtasında görülen kısa süreli SARS salgınında 800'den fazla kişi hayatını kaybetmişti
kaynak : http://yenisafak.com.tr/saglik-haber/dunyayi-urkutecek-aciklama-17.02.2013-486686?ref=manset-9

16 Şubat 2013 Cumartesi

Bitkiler Alemi


Hepsi çok hücreli, hücre yapıları ise ökaryottur. Hücreleri çeperli, çeperin esas maddesi ise selülozdur. Klorofil molekülleri kloroplastlar içinde kümelenmiştir. Kloroplasttan başka, kromoplast ve lökoplast gibi renk pigmentleri de vardır. Depo karbonhidratları nişastadır.
Şekil : Bitkiler Alemindeki Alt Gruplar
Yeşil bitkilerin hepsi ototrof olup, ışık enerjisini kimyasal enerjiye çevirirler. Çoğunluğu toprağa bağlı olduğundan yer değiştiremezler.
1. Sporlu (Çiçeksiz) Bitkiler
Üreme ve gelişmelerinde çiçek ve tohum oluşturamazlar. Spor oluşturarak eşeysiz üremeyi, gamet oluşturarak eşeyli üremeyi gerçekleştirirler. Bu iki üreme çeşidi birbirinin devamı şeklindedir ve olaya döl almaşı denir. Üreme bakımından suya bağımlıdırlar. İletim demetlerinin (damarların) bulunup, bulunmamasına göre iki gruba ayrılırlar.
a. Damarsız Sporlu Bitkiler
Yaprak, kök ve gövdeleri yoktur veya çok basittir. Çok hücreli “algler (yeşil su yosunları)” bu grubun en basit yapılı üyeleridir. Bunlar denizlerde, tatlı sularda ve nemli yerlerde yaşayabilirler.
Şekil : Damarsız Sporlu Bitkiler

b. Damarlı Sporlu Bitkiler
Vücut yapısı bakımından daha gelişmiş olduklarından ve karalarda yaşamaya uyum sağladıklarından, madde taşınmasına ihtiyaçları vardır. Bunu damarlarla gerçekleştirirler.Kök, gövde ve yaprakları bulunmakta, ancak tohumlu bitkilerden biraz daha basittir. En önemli grupları, eğreltiler, at kuyrukları ve kibrit otlarıdır.Şekil: Damarlı Sporlu Bitkilere Örnekler
2. Tohumlu (Çiçekli) Bitkiler
Hepsi damarlı olup, kök, gövde ve yaprakları gelişmiştir. Üreme hücreleri (polen, yumurta) çiçeklerde oluşur. Eşeyli üremelerini tohum oluşturarak gerçekleştirirler. Doku ve organları iyi gelişmiş olup, kök, gövde ve yaprakları belirgindir. Tohumun meyve tarafından örtülüp, örtülmemesine göre iki alt bölüme ayrılır.
a. Açık Tohumlu (Kozalaklı) Bitkiler
Tohumlarındaki çenek sayısı çok değişken olup, tohumları örten bir meyve veya örtü yoktur. Bu grubun bitkileri, genellikle iğne yapraklı veya pul yapraklı olup, hepsi çok yıllık çalı ve ağaçlardır.
Şekil : Açık Tohumlu (Kozalaklı) Bitki Örnekleri
Hemen hepsi kışın yaprığını dökmez ve düzenli kambiyum halkaları sayesinde enine kalınlaşma gösterirler. En önemli cinsleri; çam, sedir, köknar, mazı, ardıç, servi, ladin, porsuk, sikas ve ginkgo olarak sıralanabilir.
b. Kapalı Tohumlu Bitkiler
Tohumlar meyve tarafından örtülmüştür. Çiçeklerinde çanak ve taç yapraklar da vardır. Meyve tohumun yayılmasına yardımcı olur. Tohumlardaki çenek sayısına göre iki alt gruba ayrılır.
Tek Çenekliler : Tohumda bir tane çenek vardır. Damarlanma genellikle paralel tiptedir. Çoğu tek yıllık otsu bitki, çok azı (palmiye ve muz gibi) ise çok yıllık bitkilerdir. En önemli örnekler; zambak, soğan, lale, tahılgiller, muz, palmiye, kuşkonmaz ve orkide olarak sıralanabilir.Şekil: Tek Çenekli (Monokotil)
Bitki Örnekleri
Çift Çenekliler : Tohumlarında iki tane çenek bulunur. Yapraklar çok değişken şekilli ve ağsı damarlıdır. Kökler çoğunda kazık tiptedir. Otsu türlerde basit kambiyum, odunsu ve çok yıllık olanlarında ise gelişmiş kambiyum halkaları vardır. Enine kalınlaşma görülür ve iletim demetleri düzenli dizilmiştir.
Şekil : Çift Çenekli (Dikotil) Bitki Örnekleri
Erkek ve dişi organlar, genellikle aynı çiçekte bulunmakta olup, bazı gruplarda farklı çiçeklerde bulunabilir. Etrafımızda gördüğümüz otsu ve odunsu bitkilerin çoğu bu gruptandır. Kabakgiller, baklagiller, toplu çiçekliler, turpgiller, gülgiller en önemli familyalardır.

Hayvanlar Alemi


Hepsi çok hücrelidir. Çok azı mikroskobik (tenyalar, su pireleri), çoğu ise makroskobiktir. Hepsi heterotrof olarak beslenir. Hücrelerinde çeper ve plastitler yoktur. Sentrozomları bulunmakta olup, depo karbonhidratları glikojendir.
Şekil : Hayvanlar Alemindeki Alt Gruplar
Çoğunlukla, bir yere bağlı olmadıklarından ve kasları bulunduğundan yer değiştirebilirler. Süngerler hariç tutulursa, hepsinin sinir sistemi vardır. Çoğu ayrı eşeyli olarak ürer. Eşeysiz üreme yapabilen türleri azınlıktadır.
Omurgalı Hayvanlar
Baştan (merkezi sinir sisteminden) çıkan sinirler vücuda sırt tarafından ve omurga iskeleti içinden dağılır. Dolaşımları kapalıdır. Kandaki oksijen bağlayıcı pigmentler alyuvarlarda bulunur. Duyu organları gelişmiş yapıdadır. Amfiyoksüs gibi ilkel kordalılarda kıkırdak veya kemik bulunmaz. Hepsi ayrı eşeylidir.
a. Balıklar
Solungaç solunumu yaparlar. Üyeleri yüzgeç şeklindedir. Denizlerde ve tatlı sularda yaşar, dış döllenme ve gelişme yaparlar. Vücutları zaman zaman dökülebilen pullarla örtülüdür. Değişken ısılı (soğuk kanlı) hayvanlardır.
Bazılarının iskeleti sadece kıkırdaktan oluşur (köpek balıkları gibi). Çoğunluğu kemikli balıklara ait türler oluşturur.
Şekil : Kıkırdaklı ve Kemikli Balık Örnekleri

b. Amfibiler (Kurbağalar)
Dış döllenme ve gelişme yaptıklarından suya bağımlıdırlar. Bazılarının erginleri karalarda da yaşayabilirler. Bunun için bu gruba amfibi (iki yaşayışlılar) denir.
Şekil : Kuyruklu (A) ve Kuyruksuz (B) Kurbağalar
Değişken ısılıdırlar. Başkalaşım (metamorfoz) geçirirler. Larva evresinde balıklar gibi yaşarlar. Ergin evrede kuyruklu olanlarına semender denir.
c. Sürüngenler
Solunum organları akciğerlerdir. İç döllenme ve dış gelişme yaparlar. Derileri kuru ve pulludur. Pullar kaynaşmış olup, dökülmezler.
Şekil : Sürüngenler Sınıfının Yaşayan Takımları
Vücut ısıları değişkendir. Sıcak ve kurak ortamları severler. Yılanlar, kertenkeleler, timsahlar ve kaplumbağalar olmak üzere dört takıma ayrılırlar.
d. Kuşlar
Sıcak kanlı (sabit ısılı) hayvanlardır. Üremeleri ve gelişmeleri sürüngenler gibidir. Vücutları tüylerle örtülüdür ve deride yağ bezleri vardır. Dişleri yoktur.
Şekil : Kuşlar Sınıfının Örnekleri
Akciğerlerinde büyük hava keseleri bulunur. Gaga ve pençe gibi yapıları yaşadıkları ortama ve beslenme biçimine uyumludur. Kivi, ördek, tavuk, pelikan ve şekilde gösterilenler değişik örneklerdendir.
e. Memeliler
Kuşlar gibi sabit ısılıdırlar. Vücut kıllarla örtülüdür. Deride yağ ve ter bezleri vardır. Dişleri gelişmiştir. Yavrularını sütle beslerler. İç döllenme ve iç gelişme yaparlar. Çoğu doğurur. Soluk alıp vermede etkili, kaslı bir diyaframları ve kulak kepçeleri vardır.
Şekil : Memeliler Sınıfının Örnekleri
Çoğunda olgunlaşmış alyuvarlar çekirdeksizdir. Balina, yunus, fok, deve, zürafa, koyun, tavşan, fare, sığır ve daha bir çok cins plasentalı memeliler grubundandır. Kanguru ve koala gibi cinsler keseli memeliler grubuna girer. En az türü bulunan memeli grubu ise, gagalı memelilerdir. Örnek; Ornitorenk (Platipus).

Mantarlar (FUNGİ) Alemi


Hücreleri çeperli olduğu için, gerçek mantarlar diye de adlandırılır. Hepsi ökaryot hücrelidirler. Genellikle çok hücreli olarak yaşayan, klorofil içermedikleri için hazır besin tüketen canlılardır. Depo karbonhidratları glikojendir. Bazıları çok çekirdeklidir.
Şekil : Mantarlar Aleminin Çeşitli Örnekleri
Spor oluşturarak eşeysiz üremeyi sağladıkları gibi, çoğu eşeyli üremeyi de gerçekleştirir. Bazıları ise tomurcuklanır (mayalar). Köksüleriyle (rizoit) kendilerini bir yere bağladıklarından yer değiştiremezler. Bir çoğu bitkilerde ve hayvanlarda parazit yaşayarak hastalıklara neden olur. Genel beslenme biçimleri saprofitliktir. Bu sayede organik artıkların parçalanmasına ve madde döngüsüne katkı yaparlar.
Mantarlar; küfler, mayalar, paslar ve şapkalı mantarlar olarak gruplandırılabilir.

Protista Alemi


Bu alemin üyeleri, ökaryot yapılı bir hücrelilerdir. Nemli topraklardan, diğer canlıların vücutlarına, küçük su birikintilerinden okyanuslara kadar çok geniş ortamlara yayılmıştır. Tatlı sularda yaşayanlarında kontraktil kofullar bulunur.
1. Protozoa (Hayvansal Protistler)
Protista aleminin, daha çok hayvansal özellikteki türleri kapsar. Hepsi bir hücrelidir.
a. Silliler (Kirpikliler)
Hareketi sağlayan yapı, hücre yüzeyini kaplamış olan sillerdir. Hücre zarı kalınlaşıp sertleşerek pelikula adını alır. Hepsi heterotroftur. Besinlerini pinositoz ve difüzyonla alırlar. Bölünerek eşeysiz üreyebildikleri gibi, birçok türü konjugasyonla eşeyli üremeyi de gerçekleştirir. En gelişmiş ve tanınmış örneği Paramesyum (terliksi hayvan) dur.
Paramesyum da iki çekirdek bulunmakta olup, küçüğü üremeyi, büyüğü beslenme ve metabolizmayı düzenler.
Şekil : Protozoa Grubuna Örnek Canlılar

b. Kamçılılar
Hareketi sağlayan yapıları kamçılarıdır. Hücreleri çepersizdir. Bazıları kloroplastlı olup fotosentez yaparlar. Örnek; Öglena. Ancak, bunlar karanlıkta kaldıklarında heterotrof olarak beslenirler.
Öglenada ışığı karşı duyarlı göz noktası bulunur. Depo maddesi nişastaya çok benzer. Bazı kamçılılar insanda ve hayvanlarda parazit olup, bazı hastalıklara neden olur. Örnek : Tripanosoma adlı çeşidi, kan emici bir sinekle insana taşınır ve uyku hastalığına neden olur.
c. Kök Ayaklılar
Belirgin bir hücre şekilleri yoktur. Hücre zarının uzantılarıyla geçici (yalancı) ayaklar oluştururlar. Bunlar, hem hareketi hem de besin almayı (fagositozu) sağlar. En tanınmış örnek amiptir. Amip’lerin bazıları insanda parazit yaşayarak amipli dizanteriye neden olur. Bazıları ise ağız boşluğunda ve kalın bağırsakta zararsız (kommensal) olarak yaşar. Sularda yaşayan bazıları ise kabuk oluşturur.
d. Sporlular
Hepsi insanda, omurgalı ve omurgasız hayvanlarda parazit olarak yaşar. Hücre yapıları diğer protistlerden daha küçük ve daha basittir. Besinlerini sindirilmiş olarak alırlar. Spor oluşturarak çok hızlı üremeyi sağladıkları gibi; zaman zaman gamet oluşturarak eşeyli üremeyi de sağlarlar. Hareket organelleri ve kontraktil kofulları yoktur. Örnek:Plazmodyum malaria türü insanda sıtmaya neden olur. Anofel türü sivrisineklerle taşınır.
2. Cıvık Mantarlar
Hücre çeperlerinin olmaması yönüyle gerçek mantarlardan (Fungi aleminden) ayrılırlar. Belirgin bir hücre şekilleri olmayıp, amipler gibi hareket ederler.
Hepsi çok çekirdeklidirler. Çoğu zaman koloniler oluştururlar.
Şekil : Cıvık Mantarın Üremesi ve Hayat Devri
Nemli ortamlarda yaşar ve saprofit olarak beslenirler. Sporla ürerler. Sporları sert bir çeperle örtülüdür. Bazı türleri diğer canlılarda parazittir. Depo karbonhidratları glikojendir.
3. Bir Hücreli Algler
Hepsi çeperli, kloroplastlı ve fotosentetiktir. Depo karbonhidratları nişastadır.
Şekil : Bir Hücreli Alg Örnekleri
Sularda, ıslak ve nemli yerlerde yaşarlar. Çoğu kamçılı olup, yer değiştirebilir. Bazıları kolonileri meydana getirirler. Örnek: volvox, pandorina, vs.

KAYNAK: http://www.derszamani.net/canlilarin-siniflandirilmasi-konu-anlatimi-ders-notlari-biyoloji.html

Monera Alemi


Canlı organizmaların en küçükleri ve yapısal organizasyon bakımından en basit olanları bu alemde yer alır. Virüsler, bu alemde incelenen ve hücresel yapıda olmayan organizmalardır. Bakteriler ve mavi-yeşil algler ise en küçük hücreler olup, prokaryot (basit çekirdekli) özellikte olmalarından dolayı bu aleme konulmuştur.
1. Bakteriler
Çekirdekleri ve zarla çevrili organelleri bulunmadığı için “prokaryot” hücre yapısındadırlar. Klorofil ve oksijenli solunum enzimleri gibi moleküller hücre zarından sitoplazmaya uzanan kıvrımlar üzerinde veya sitoplazmada serbest olarak bulunur.
Şekil : Bakterilerin Genel Hücre Yapısı
DNA molekülü bir tane olup, etrafında zar yoktur. Bazı bakterilerde normal DNA dan çok daha küçük yapılarda vardır.
Üremeyle ilgisi olmayan bu yapılara plazmitler denir. Plazmitler antibiyotik ve diğer bazı kimyasal maddelere karşı kazanılan direncin diğer hücrelere taşınmasını sağlar.
Bütün bakteri hücrelerinde, zar, çeper, ribozom, DNA, RNA ve çeşitli enzim sistemleribulunur. Bazı türlerde bu yapılara ek olarak bazı özel görevli oluşumlar bulunabilir.
Hücre zarının sitoplazmaya doğru kıvrımlaşmasıyla oluşan mezozomlar, oksijenli solunum enzimlerini bulundurur. Mitokondrinin işlevini gerçekleştirir. Aynı şekilde oluşmuş tilakoitzarı üzerinde ise klorofil molekülleri bulunur ve kloroplastın işlevini üstlenir.
Hücre zarından dışarıya doğru uzanan sil ve kamçı şeklindeki tüpçükler ise, hareketi ve korunmayı sağlar. Çok az türde, üçüncü bir hücre örtüsü vardır. Kapsül denilen bu yapı olumsuz şartlara dayanma gücünü artırır. Bunun için, kapsüllü bakteriler genellikle patojen (hastalık yapıcı) özelliktedir.
Bakterilerdeki hücre çeperi, protein, yağ ve karbonhidrattan yapılmış olup, selüloz içermez. Bakteriye şekil verir ve onu korur.
Ribozomları çok sayıda olup, ökaryot hücrelerdekinden daha küçüktür.
a. Bakterilerin Gruplandırılması
Mikroskoplarla incelenen bakteriler, değişik özellikleri bakımından araştırılmış ve dört özelliğe göre gruplandırılmıştır.
Gram boyasıyla boyanarak, mikroskopta mavi-mor renkli görünenlere gram pozitif bakteriler denir. Gram negatifler ise, bu boyayla boyanmazlar. Bu farklılık çeper yapılarının özelliğinden kaynaklanır.
b. Bakterilerin Solunumları
Bazı bakteriler sadece fermantasyon (anaerobik solunum) yapabilirler, ancak oksijenli ortamlarda gelişemezler. Bunlara zorunlu anaerob denir.
Bazı bakteriler ise sadece oksijenli ortamlarda gelişebilirler. Bunlara zorunlu aerob denir. Bakterilerin bir kısmı ise geçici aerob veya geçici anaerob olup, gerektiğinde her iki solunumu da yapabilirler. Böyle bakterilere “fakültatif” bakteriler denir.
c. Bakterilerin Beslenmesi
Bakterilerin az sayıda türü ototrof olarak beslenir. Kendileri için gerekli organik besinleri inorganik bileşiklerden sentezlerler. Bunların bir kısmı klorofilli olup ışık enerjisini kullanırlar. (Fotosentetik bakteriler). Bir kısmı ise klorofilsiz olup, inorganik bileşikleri oksitlemekle kazandıkları kimyasal enerjiyi kullanır (kemosentetik bakteriler).
Bakterilerin çoğunluğu heterotrof olarak beslenir. Gerekli olan glikoz, amino asit, vitamin gibi organik maddeleri dışarıdan hazır almak zorundadırlar.
Bunların çoğu çürükçül(saprofit) olup, organik artıkları ayrıştırarak beslenir. Bu olay sayesinde doğadaki madde döngüsüne katkı yaparlar.
Bir kısım bakteri ise, diğer canlılar üzerinde parazit yaşayarak beslenir.
d. Bakterilerde Üreme
Bütün bakteriler bölünerek çok hızlı çoğalabilirler.
Şekil : Bir Bakterinin Bölünerek Çoğalması
Bakterilerde, zarlı bir çekirdek olmadığından ve kromozom sadece bir tane olduğundan bölünme tam bir mitoz değildir. Bu tür hücre bölünmesine gizli mitoz denir.
Bazı bakteri türleri, bölünerek (eşeysiz) üremenin yanında eşeyli üremeyi de gerçekleştirebilirler. Bu üremede gamet oluşumu ve döllenme görülmez.
Kalıtsal yapısı farklı iki hücre aralarında bir köprü oluşturarak gen aktarımı yaparlar. Sonuçta her iki atadan da farklı bir hücre (rekombinant bakteri) oluşur. Bu çeşit üremeyekonjugasyon (kavuşma) denir. Konjugasyon sonucunda kalıtsal çeşitlilik sağlanır.
Şekil : Bakterilerde Konjugasyonla Eşeyli Üreme
Bazı bakteriler olumsuz ortam şartlarını endospor oluşturarak atlatırlar. Bakteri parçalansa ve ölse bile, endospor ortam şartlarına dayanır. Şartlar normalleştiğinde gelişen endospor normal bakteriyi oluşturur.
Şekil : Bakterilerde Endospor Oluşumu
Endosporlar bakteriye göre, daha küçük, az sitoplazmalı, kalın çeperli ve metabolizması çok yavaştır. Bazı sporlar 120 °C de 15 dakika kalırsa ancak ölebilmektedir.
2. Mavi – Yeşil Algler
Hücre yapısı bakımından bakterilere çok benzerler. Zarlı çekirdekleri ve zarlı organelleri yoktur. Hepsinde sitoplazmaya dağılmış klorofil pigmentleri vardır. Fotosentetik bakterilerden farkları, sitoplazmalarında fikosiyanin denilen mavi renk maddesi içermeleridir. Genellikle denizlerde, tatlı sularda verimli topraklarda yaşarlar. Hepsi fotosentetik olup, suyu ayrıştırdıkları için ortama oksijen verirler.
Şekil : Prokaryot Hücreli Canlılara Örnekler
Çoğu, havanın serbest azotunu bağlayarak toprakta azotlu bileşiklerin artmasını sağlarlar. Bunun için bitki gelişmesine yardımcı olurlar. Bölünerek ve sporlarla çoğalırlar. Tek tek veya koloni halinde yaşarlar.
3. Hücresel Olmayan Canlılar Virüsler
Canlı olarak kabul edildiklerinden, “en küçük organizmalar” olarak adlandırılabilirler. Ancak elektron mikroskobuyla görülebilirler.
Virüsler; çoğalabilirler, kendilerine özgü nükleik asit içerirler, özel bir protein kılıfa sahiptirler ve içine girecekleri hücrenin zarını eritecek enzimlere sahiptirler. Bu özellikleri onları cansızlardan ayırır. Hücresel yapıda olmamaları, enzim sistemlerinin bulunmaması, sitoplazmalarının olmaması, organellerinin yokluğu ve dış ortamda kristal halde bulunmaları ise virüsleri diğer canlılardan ayıran özelliklerdendir. Özellikle kristal halde bulunmak cansızların özelliğidir.
Virüsler ancak konak hücre içinde aktivite gösterebilirler. Bunun için “zorunlu hücre içi parazitleri” denir. Kendilerini çoğaltmak için konak hücrenin maddelerini harcarlar ve onun enzimlerini kullanırlar.
Virüsler DNA veya RNA dan yalnız birisine sahiptirler. Bu kalıtsal yapıya genom denir.Bazıları bitki hücrelerinde, bazıları hayvansal hücrelerde, bazıları ise bakterilerde çoğalabilirler.
Bakteriyofajlar ve hayvansal virüslerin çoğu“DNA virüsleri” adını alır. Bitkisel virüsler ve bazı hayvansal virüslere ise, “RNA virüsleri” denir.
Şekil: Bakteriyofajın Yapısı
Virüsler, hacim olarak büyümezler ve bölünerek çoğalmazlar. Enzim sistemleri olmadığı için solunum, protein sentezi, beslenme, boşaltım gibi hayatsal olayların hiçbirini gerçekleştiremezler.
Virüsler girdikleri hücrede yönetimi ele geçirirler ve hücrenin materyallerini kullanarak kendilerini çoğaltırlar. Sonuçta hücrenin parçalanmasına (lizis) neden olurlar.
Şekil : Virüslerin Girdiği Hücreyi Parçalaması
Bazı virüsler girdiği hücreyi öldürmez, ancak onun hızlı ve düzensiz olarak bölünmesine neden olur. Böylece kanserleşme ortaya çıkar.
Bir virüs tarafından enfekte olmuş hücre ve doku bazı savunma meddeleri üretir. İnterferon denilen bu maddeler yeni bir virüs enfeksiyonunu engeller.

KAYNAK : http://www.derszamani.net/canlilarin-siniflandirilmasi-konu-anlatimi-ders-notlari-biyoloji.html

Canlıların Sınıflandırılması


Canlıları benzer özelliklerine göre gruplara ayırmaya sınıflandırma denir. Sınıflandırmayı inceleyen bilim dalına ise Biyosistematik denir.
1. Ampirik (Yapay) Sınıflandırma
Canlıları dış görünüşleri ve yaşadıkları ortama bakarak sınıflandırmaktır. Bu tür sınıflandırma günümüzde geçerliliğini kaybetmiştir. Dayandığı temel analog (görevdeş) organlar ve şekil benzerliğidir.
Analog Organ : Kökenleri farklı, görevleri aynı olan organlardır. Örneğin; yarasanın kanadı ile böceğin kanadı analog organlardır. Böyle organlara görevdeş organlar da denir.
2. Doğal (Filogenetik) Sınıflandırma
Canlılarda, doku ve organların köken bağıntılarına bakılarak yapılan sınıflandırmadır. Anatomik benzerlik, akrabalık dereceleri, protein yapıları gibi birçok özellik dikkate alınarak sınıflandırma yapılır. Dayandığı temel homolog (kökendeş) organlar ve kalıtsal benzerliktir.
Homolog Organ : Kökenleri (orjin) aynı, görevleri farklı olan organlardır. Böyle organlara yapıdaş organlar da denir.
A. CANLILARIN İSİMLENDİRİLMESİ
İlk kez Linne tarafından yapılmıştır. Sistematikte temel birim olarak tür kabul edilmiş ve her türe iki kelimeden oluşan (binominal) bir isim verilmiştir.
Türlerin akraba veya benzer olduğunu birinci kelimelerin aynı olması ifade eder.

B. SİSTEMATİK BİRİMLER
Filogenetik sınıflandırmada canlılar yedi (7) ana kategoriye ayrılır; Bu kategoriler ve aralarındaki değişmeler aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Şekil : Sınıflandırma Birimleri ve Aralarındaki İlişkiler
Tür : Sistematiğin temel birimi olarak kabul edilir. Yapı ve görev bakımından birbirine benzer organ sistemlerine sahip, çiftleştiklerinde kısır olmayan döller meydana getirebilen, ortak bir kökene sahip canlılar topluluğudur.
Birbirine çok yakın Tür’lerin oluşturduğu daha büyük gruba ise cins denir. Benzer Cins’ler Aile’yi, benzer Aile’ler Takım’ı, benzer Takım’lar Sınıf’ı benzer Sınıf’lar Şubeyi ve Şube’ler Alem’i oluştururlar.

KAYNAK: http://www.derszamani.net/canlilarin-siniflandirilmasi-konu-anlatimi-ders-notlari-biyoloji.html

14 Şubat 2013 Perşembe

Çekirdek



Çekirdek


Hücre çekirdeği yani Nükleus, tanecikli ve lifli bir yapıya sahiptir. Hücreyi yönetir. Çekirdek zarı, nükleoplazma, kromozom ve çekirdekçikten oluşmaktadır. Çekirdek zarı iki tabaka halinde ve çok gözenekli bir yapıya sahiptir. Nükleoplazma ise çekirdeğin özü olup özellikle protein ve tuzlar içerir. İşlevi hücrenin yaşamını sürdürmek ve çalışmasını düzenlemektir. Çekirdek ölecek olursa, hücre de ölür. Çekirdek ayrıca hücre ana maddesi içindeki birçok küçük organelin birbirleriyle uyumlu olarak çalışmasını sağlar. Çekirdeğin hücre bölünmesinde rolü vardır.Rolü görevi hücre bölmesi olduğu için çekirdek çok önemlidir…

Hücre Karşılaştırmaları


Hücrelerdeki farklı ve benzer yapılar



YapıProkaryot HücreBitki HücresiHayvan HücresiKısaca Görevi
Hücre zarıVarVarVarMadde alış-verişi ve sitoplazmayı ortamdan ayırmak
Hücre çeperiVarVarYokKoruma ve destek
RibozomVarVarVarProtein sentezi
MitokondriYokVarVarEnerji (ATP) üretim merkezi
PlastitlerYokVarYokÇeşitli pigmentleri taşımak, besin depo etmek
KlorofilVar (bazılarında)Var (çoğunda)YokFotosentez yapmak
SentrozomYokYok(basit bitkilerde var)VarHücre bölünmesinde görevli
LizozomYokBenzeri varVarHücre içi sindirim yapmak
Golgi aygıtıYokVarVarHücre dışına salgı yapmak
Endoplazmik retikulumYokVarVarMadde taşınması ve depolanması, lipid sentezi
Koful (Vakuol)YokVar (büyük)Var (küçük)Geçici depolama birimi
ÇekirdekYokVarVarHücrenin kalıtım ve yönetim merkezi
ÇekirdekçikYokVarVarDNA ve ribozom sentezi

SİTOPLAZMA




Hücre zarı ile çekirdek zarı arasında kalan hücre bölümünü kaplayan, homojen nitelikte, kolloidal ve devamlı değişim halinde bulunan bir eriyiktir. Sitoplazma inorganik maddeler (çeşitli iyonlar metal tuzları, asit ve bazlar), organik maddeler, (protein, yağ, karbonhidrat, nükleik asitler, hormonlar) ve % 60-95 arasında değişen sudan ibarettir. Sitoplazmanın içerisinde çeşitli canlı yapılar (organeller) ve cansız yapılar (inklüzyon cisimcikleri) bulunur. Canlı hücre maddesine “protoplazma” denir. Protoplazma, yapı bakımından sitoplazma ve çekirdekten oluşur.
Büyük oranda sudan ibaret olduğu halde ne sıvı ne de katı özellik gösterir yani kolloidal yapıdadır. Sitoplazma çözünmüş ve dağılmış tanecikler içerir. Bu çözünen taneciklerin miktarı hücre türüne göre değişiklik gösterir. İçinde bulunan genel organeller şunlardır:
  • endoplazmik retikulum
  • mitokondri
  • lizozom
  • ribozom
  • golgi aygıtı
  • plastitler
  • kloroplast
  • koful


Organeller

Vücut için organ ne ise hücre için de organel odur. Organelle sözcüğünden dilimize girmiştir. “-elle” son eki küçültme eki olup Türkçe’deki “-cık” ekinin karşılığıdır. Türkçe’deki tam karşılığıyla organcık(küçük organ)
Özellikle karmaşık yapıdaki ökaryot hücrelerde birçok organel çeşidi bulunur. Organeller mikroskobun bulunuşundan sonra gözlemlenmeye ve tanımlanmaya başlanmıştır. Bazı hücre bilimcilerin savlarına göre birçok büyük organelin endosimbiyoz bakterisinden köklendiği öne sürülür.

Mitokondri

Ana madde: Mitokondri
2-3 mikron uzunluğunda 0,5 mikron çapında elektron mikroskobuyla kolayca görülebilen elips biçiminde parçalardır. Sosis veya çomak biçimindedir. Mitokondrinin yapısında 2 zar bulunur. Hücrenin enerji meydana getirici üniteleridir. Hücre solunumunun sitrik asit devri (Krebs döngüsü) burada gerçekleşir. Organik moleküllerden kimyasal bağların kopmasıyla açığa çıkan enerji burada ATP şekline çevrilir.

Lizozomlar

Ana madde: Lizozom
Hücrede makromoleküllerin ve maddelerin lizozomal yıkılması yaşam için önemli bir prosestir; sfingomiyelin ve karbonhidrat içeren bazı sfingolipidler hücrede az miktarda bulundukları halde bunları yıkan lizozomal enzimler kalıtsal olarak eksik olursa hücrede birikirler ve lizozomal depo hastalıkları denen çeşitli hastalık tabloları ortaya çıkar. Birçok genetik hastalıkta lizozomal enzimlerin yokluğu gösterilmiştir; etkilenmiş hücrelerde sindirilemeyen materyal hücrenin genişlemesine ve normal hücresel işlevlerin bozulmasına neden olur.

Golgi cisimciği

Ana madde: Golgi aygıtı
Golgi cisimciği, aygıtı ya da kompleksi, zarımsı tüp ve keseciklerin biraraya gelmesiyle meydana gelir. Genellikle çekirdeğe yakındır. Bilhassa aktif salgı yapan bez hücrelerinde göze çarpar. Asıl görevinin, hücrenin salgıladığı proteinleri depolamak olduğuna inanılmaktadır. Paketleme ve salgı görevi yapar. Salgı bezlerinin hücrelerinde sayıları daha fazladır. Örnegin; ter bezlerinden ter, bunlar gibi örnekler. Golgi aygıtı büyük çalışmalar sonucu bulunmuştur. Açığa çıkan enerji burada ATP şekline çevrilir. Enerji üretir oksijenli solunum yapar. Enerji üretmekte kullanılır. Hücre dışında salgı yapar.

Endoplazmik retikulum

Ana madde: Endoplazmik retikulum
Sitoplazmada besin dolaşımını, yağ ve hormon sentezini sağlayan, hücre zarı ve çekirdek zarı arasında yer almış bir sıra karışık kanallar sistemidir. Üzerinde ribozom bulunmayanlarına “taneciksiz(granülsüz) endoplazmik retikulum” denir ki, burası steroid hormon salgılayan hücrelerde steroid yapımının, diğer hücrelerde ise zehirsizleştirme olayının gerçekleştiği yerdir.Granüllü E.R üzerinde küçük tanecikli ribozomlar bulunduğu için protein sentezi,granülsüz E.R ise yağ sentezi yapar.Ayrıca besin depo etmez

Koful (Vakuol)

Ana madde: Koful
Kofullar, içleri kendilerine has bir özsu ile dolu yapılar olup bitki hücrelerinde hayvan hücrelerinden daha fazla bulunur. Genç hücrelerde küçük, yaşlı hücrelerde ise tek tek ve büyüktür. Kofullar plazmoliz ve deplazmoliz olaylarında rol oynarlar. Bir hücreli hayvanlarda, besinlerin sindirildiği besin kofulları ile fazla su ve zararlı maddelerin atıldığı, boşaltım kofullarının hücre canlılığını koruma da önemli rolleri vardır.

Ribozom

Ana madde: Ribozom
Ribozomlar hücre içi protein sentezler. hücre içindeki en küçük organeldir. Hücrenin demirbaş organelidir çünkü hem prokaryot hücrede hem de ökaryot hücrede bulunur.

KAYNAK : http://biyoloji.org/hucre-nedir.html

Hücre Zarı




Hücre zarının Yapısı
“Plazma zarı” da denir. Hücreyi dış ortamdan ayıran, seçici geçirgen canlı yapıdır. Hücreyi çevreleyen birim zar ortalama olarak 75 Angström (75×10-7 mm) kalınlığındadır. Birim zar içte ve dışta birer protein tabakası ile ortada bir lipid katından yapılmıştır. Elektron mikroskobu çalışmaları, zarların lipoproteinlerden yapılmış mozaik şeklindeki fonksiyonel birimler olarak incelenmesinin daha uygun olacağını göstermektedir. Hücre zarı hücreye şekil vermekle kalmaz, besin maddelerinin ve artık maddelerin hücreye giriş çıkışını da ayarlar. Zar aynı zamanda hücrenin koruyucusudur.

İlk bilimsel model 1935 yılında Danielli ve Dawson tarafından ortaya atılmıştır. Bu model uzunca bir süre benimsendi ancak bu model hücre zarının işleyişini açıklayamadı. 1972 yılında Singer ve Nicolson’ın akıcı-mozaik zar modeli ortaya kondu. Bu modele göre zarın yapısında %65 protein, %33 lipit, %2 karbonhidrat bulunmaktaydı.
Hücre zarı, gözenekli ve yarı geçirgen yapıya sahiptir. Esas yapı taşları lipid ve proteinlerdir. Her hücrenin protein, yağ ve karbonhidrat oranları birbirlerinden farklı olduğu için her hücre zarı, o hücreye özgüdür. Hücreye gelen bütün kimyasal maddeler ve elektriksel iletiler hücre zarı ile alınır.Hücre zarının yapısında protein, yağ ve karbonhidrat bulunur. Hücre zarının görevleri;
  • Sitoplazmayı çevreleyerek hücreye şekil verir ve dağılmasını engeller.
  • Madde alış verişini düzenler.
  • Ozmatik dengenin düzenlenmesinde görev alır.
  • Salgı görevi vardır.
  • Enzimleri taşıyıcı görevi vardır.
  • Uyarı iletimi yapar.
  • Hücrelerin birbirlerini tanımalarını sağlar.
KAYNAK:http://biyoloji.org/hucre-nedir.html

Hücre Çeşitleri


                    Hücre çeşitleri


        Prokaryot hücreler



Ana madde: Prokaryot
Bakteriler arkeler ve mavi-yeşil alglerdeki hücre tipleri bu gruba girer. Bunların çekirdek zarı ile çevrili çekirdekleri yoktur. Sitoplazmalarında mitokondri gibi zarlı organeller yoktur. Kalıtım maddesi olan DNA sitoplazma içerisine dağılmış durumdadır. Ribozomları vardır. Bu hücrelerin hayati faaliyetleri sitoplazmada ve hücre zarında gerçekleşir.

        Ökaryot hücreler 




Ana madde: Ökaryot
 
Bir yumurta hücresi (oosit)
Ökaryotlar  (Lat. Eukaryota), “ organel zarı ” bulunduran organizmaları, dolayısıyla çekirdek materyali hücrenin sitoplazmasına dağılmamış olduğundan da gerçek çekirdeğe sahip organizmaları kapsayan canlı âlemidir. Karyon Latince’de “çekirdek” anlamını verir -eu ön takısı da “gerçek” demektir.
Kalıtsal materyal, hücre içerisinde belirli bir zarla çevrilmiş çekirdeğin içinde bulunur. Kromozomlar DNA’dan ve proteinden oluşmuş olup, mitozla bölünürler. Ökaryotlar, sitoplazmalarında karmaşık organeller bulundururlar.  Ökaryotik hücreler, Prokaryotlara göre çok gelişmişlerdir, hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve protistler âlemlerini kapsar.

Hücre Nedir?





Hücre ya da göze, bir canlının yapısal ve işlevsel özellikleri gösterebilen en küçük birimidir.[1] Hücre, (İng. Cell); Latince küçük odacık anlamına gelen “cellula” kelimesinden Robert Hooke tarafından türetilmiştir.

Tarihçe

Robert Hooke, mikroskopla incelemekte olduğu şişe mantar parçasının yan yana dizili bitişik bölümlerden oluştuğunu görmüş. Etrafları çevrili ve içleri boş olan yapılarına uygun olarak, bu yapı birimlerine “Hücre (“Cellula“) adını vermiş. Bu ismi 1665 yılında yayınladığı kitapta da kullanmıştır .
Daha sonra 1671 yılında Grew ve 1672 yılında Malpighi, bitkilerde de aynı yapı birimlerinin olduğunu bulmuşlardır. 19. yüzyılın ortalarında “Hücre Kuramı” ortaya atılmıştır. Günümüze dek geliştirilen hücre kuramı (hücrelerin yapısını, özelliklerini, oluşumlarını vb. tanımlayan kuram) biyolojiye büyük ilerlemeler sağlamıştır.

Yapısı


Ökaryotik bir hücrenin yapısı:  1) Çekirdekçik 2) Çekirdek 3) Ribozom 4) Vezikül 5) Granüllü (Tanecikli)Endoplazmik Retikulum 6) Golgi Aygıtı 7)Sitoiskelet  8)Granülsüz (Düz)Endoplazmik Retikulum 9)Mitokondriler 10) Koful 11) Sitoplazma 12)  Lizozom 13)  Sentriyoller  (Sentrozom)

Atomların molekülleri, moleküllerin makro molekülleri, makro moleküllerin makro moleküler kompleksleri oluşturmasıyla, dokuların en küçük yapı taşları olan ve yaşamın tüm özelliklerini sergileyen hücreler oluşmaktadır. Genel olarak tüm hücreler temelde aynı yapıya sahiptirler. Fakat bulundukları dokuya ve dolayısıyla fonksiyonlara bağlı olarak bazı özelleşmeler gösterirler. Bitkisel ve hayvansal her organizma, bu temel yapı taşlarından oluşur.
Hücreler, çoğunlukla bir zar içerisindeki sitoplazma ve çekirdekten meydana gelir ve ancak mikroskop yardımı ile görülebilirler.[1]  
KAYNAK : http://biyoloji.org/hucre-nedir.html